"Unuttuğum şeyler var benim de..Unutmamak için çabalasam da…Beni sevdiğini söylediğin zamanlar gibi.Gözlerindeki pırıltıyı yüreğimde hissetmek gibi.. İnanmış olduğum zamanlar var benim. Hiç gitmeyceğini duyduğum anlar gibi. Kendime hak etmediğimi söylediğim ama ayaklarım bir karış yukarda yürüdüğüm. Belki bundandır şimdi körlüğüm. Hala bişeyler içimde dururken düğüm düğüm..
Uzun zaman olmuş kokunu sindiremediğim içime, anladım kokun buram buram avuçlarımda tüttüğünde. Bir bez parçası alt tarafı ama üzerinde teninden kalıntı.. Dizlerim kesildiğinde hatırladım sarıldığım anları, bedenin titrerken bedenimde, - di’li geçmiş zamanların birinde. Dokunsam kaybolurmusun diye korktuğumda farkettim, hala kaybetme korkusu bitmemiş içimde. Belki de bu yüzden körüm, senin ismin yazılıyken yüreğimin üstünde.
Sen değişmişsin zaman içinde. Arkadaşların, kıyafetlerin, gülüşlerin.. ”Artık” diye başlayan cümlelerinin çokluğunda “asla”ların hükmünü kaybettiğini duyduğumda fark ettim. Bakarken sana, kızgınlığımla içimde seni defalarca terk edişlerim. Bir ömre seni yerleştirmek isterken sırf bunlar yüzünden nefret edişlerim, vazgeçişlerim. Sonra tek bir sözle sana geri dönüşlerim. Çünkü gitmeye niyetli değil gözlerim. Bir bütünken, kırıntılarımla sende kaldığımı hissettim, tan yeri ağırırken buğulu sesle başlayan günün sessizlikle bitmesinde… Aslında hala vazgeçemediğimiz bişeyler taşıdığımızı anlatıyor sen farkında olmadan kelimelerin. Dil aksini söylese de, yürekte birikim ansızın dile geliyor, sen bile anlamadan diziliyor cümlelerin. Hani ağzından kaçan dediğin. Demek ki inkarla değil bitişler, dilini yüreğine hükmetmeye zorlamakla başlıyor kendinden kaybedişler.. Ben bu yüzden körüm. Çünkü görmek istediğime izin vermedikçe beynim, yüreğimin ısrarıyla son gördüğümde takılı gözlerim.
Kıskançlık bitmiyor içimde… Biliyorum, çünkü hala,her şeye rağmen bensiz geçen zamanlarında kendi kendini yiyor içim. Dediğin gibi; yanımdayken özlediğim, yokluğunda kahrediyor nerde olduğunu bilmeyişlerim. Sence ben delimiyim? Neden hala seni mutlu etmek için bu didinişlerim?Giden sen, biten sen, bulunmaz hint kumaşımısın, nesin sen? Bunlar sıradan sorular, asıl cevap ben de gizli: Çünkü ben gerçekten sevdim. Ne fark eder körlüğüm, gönlümün ışığı sen olduktan sonra nasılsa aydınlık geçer ömrüm.
Az sandığımız, aslında ne kadar çoğa sahip olduğumuzu yok saydığımızda gördüm.. Az’la sevip, çok yoksa diye çağırdığımızda ayrılığın zebanilerini, göz göre göre. Çoğu en başta hesaplamadan sevmiş yüreklerde, hesaplaşmayı sonra; neden ve niçin'lerle.. Kolay değil sevmek, alışmak, özlemek. Hepsi zamanın elinde. Bu zamanı mağlup edip de, çok için gelecek zamana yenilmeyi gördüm sende. Var mısın dediğim cevapsız soru işaretinde. Kelebeği yakıştırdım bedenine. Bütün asaleti, renkleri, narinliği, zerafeti, güzelliği taşır ya, bir günlük deyip geçme kelebeğin ömrüne.. Sen söyle; yarın yaşamak için senedin var mı elinde? O zaman ne fark var senin ve kelebeğin ömründe? Bak işte bu yüzden körüm. Yarın gelmeyecek belki, dün bende bitti, ben yalnız bugünü görürüm.
Her satır ikinci tekil şahıslı kelimelerimde. Ve her birinde –di’li geçmiş zamandan alıntı, şimdiki zamanı yaşamak var özünde. Sen inkar etsen de, ben ısrar etsem de ortak olan; vazgeçemediğimiz çok şey var bu hikayede.. Ana fikriyle mazi desen de, unutma; mazi, sesini özlemediğinde, kokusunu hissetmediğinde, dokunduğunda için titremediğinde, korkmadığında kaybetmekten ve elini elinde istemediğinde başlar. Ben dizlerim kesildiğinde anladım. Çok mu beklerim? Olsun, ben körüm. Başka bedene teslim olduğunu görmesin diye gözlerim....
Ve son bir itiraf; aslında ben hep kör değildim. Ben de sen gibi siyahı beyazı bilirim. Yani aslında
''KÖR DEĞİL BU GÖZLER, ONLAR SADECE SENDEN SONRA BAŞKA GÜZELLİĞİ GÖRMEYİ REDDETTİLER…."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder