Mevsimlerin bile fıtratını şaştığı bir soğuk eylül akşamında; her alışkanlığın tuzağına sizi hayasızca çeken: “bi kereden bir şey olmaz” veya “ilk elin günahı olmaz” cümleleriyle başlamak istiyorum yazıma.
Baş ağrımın dolu dizgin, kendi başımdan bir boy önde gittiği akşama, ve tabiki ilk yazıma, konsantre olmaya çalışırken; nice yaşanmışlıklarımı “ne güzeldi ya” diyerek geride bıraktığım ve hasretinden zaman makinasını icat etmeye çalıştığım (henüz sadece cep telefonundan elektrik süpürgesi yapmayı başarabildim ama çalışıyorum.) Kıbrıs hatıralarımı gözden geçiriyorum kendimle:
-Uykusuz geceler??..
-yok ya, herkes uykusuz geçirirdi geceleri, yalnızken sıcaktan uyunmuyor, biri varken yine sıcak oluyordu. (sürtünme kuvveti)..
-uçak yolculukları??..
-motoru bozmuş bir arkadaşımın tuvalette iken uçağın hava boşluğuna düşmesinden ziyade karnımı ağrıtan bir anım yok (müsaade edin biraz daha güleyim.).. o da burda yazılmaz, abesle iştigal etmek istemiyorum, daha destur, ilk yazıda hem de..
-kopya maceraları??..
-yok ya, o da olmaz.. hepimizin okul hayatındamaket bıçağıyla boyuna ikiye böldüğü bir yeşil pelikan silgi vardır.. ama hangi ahmak mikrodalga sınavına işletme okuyan arkadaşının akşamdan hazırladığı yeşil pelikan silgi ile girerki?... Sınavın başında hoca sessizce uzaklaşıyor, tam açıp formüle bakacaksın, açıyorsun, silgi de “JIT” başlığında açıklama yazıyor… O ney lan??... sonradan hırs yapıp “JIT”’in “JustIn Time” olduğunu öğrenmek için işletme yüksek lisans yaptığımı duymanızı istemiyorum.. bu sebeple yazdım zaten..
-peki? iş hayatına ilk adımlar?..
-neden olmasın? Ne yazalım? İş görüşmesine gidipte; koskoca direktör “daha iyi para verseler, başka firmaya gider misin?” dediğinde, “Hacı, ben sana burda aldığın maaşın 1.5 katını versem bu kısmı geçebilir miyiz?” dediğimi mi anlatayım?..yok daha neler… rezillik diz boyu..ego tavan..
-ya düğün maceraları?..
-hangi birini anlatmak lazım ki?.. perde alırken ayrılan aşıklar, balkon altı serenatları, cilveleşirken saksıya çarpmalar, toprak saksının süzülerek bana gelişi.. Allah’tan birinci kat.. çok klasik..tam düğün salonuna girerken; “Hayatım, biz düğün şarkısı seçmedik di mi?”, “Çal hocam çal, o da senden olsun.” Sonra takı töreninde densiz arkadaşlar: “Tosun, gelin bu mu?”… “Yok hacı abi, bunu fotoğrafçıdan verdiler, memnun kalırsan sende kalsın, beğenmezsen getir değiştiririz abi, dediler.”, “cins misiniz arkadaşım, sen Tofaş alıp Mercedes’le migeziyosun?”.. bunlar sadece benim taraf.. kız tarafına ne demek lazım?.. “Damat bu mu?..hımm pek de çelimsizmiş?”.. “Neyse kurbana kadar iyice beslersiniz artık”..
…
Aslında anlatabilecek o kadar çok yaşanmışlık çıktı ki kendimle yaptığım kısa bir röportaj sonrası. Önemli olan geriye bir tatlı tebessüm bırakmış olması tam teğet geçmiş 42 senenin.
Mabada teğet geçti bu hayat,
Hem de her seferinde,
Sebebine gelince başım dik,
Göğüs dışarda, mabat içerde.
Eğilmedik zalimin önünde,
Sırf bu yüzden mabat güvende,
Varsın benim olmasın afeti devran,
Göğüs dışarda, çok şükür mabat hep içerde…
…
Sanırım şair bize benzer yaşanmışlıklarla dolu bir hayatın sadece farklı köşelerinde (kaçgen’se artık bu hayat), kendi halinde varoluşların sadece 2 kenardan haberdar olduğunu anlatmakta. Şunu da akıllardan çıkarmamak gerekir; sonsuz köşesi olan bir çokgenin delikanlı geçinen koca bir yuvarlaktan başka bir şey olmadığı, hayatımıza ev sahipliği yapan bu dünyanında aslen koca bir yuvarlak olduğu, bu sebeptendir ki, herkesin mabadı kollamaya çalıştığı bir hayat döngüsü içinde verilen savaşın sadece yorgunluktan ibaret olduğu gerçeğin acı bir tokadıdır insanlığa.
…
Güzel anılarınızdan da eklemek istiyoruz köşemize, sizin de gülümseten hayat öğretilerinize yer vermek istiyoruz. Sıkmayın kendinizi, her hikaye güzel bitecek diye bir şey yok, hatta ben güzel bitenini görmedim desem yeridir, sadece güzel anlatabilirsek güzeldir.
Siz yazın, arzunuza göre, ben kralını yazarım, müsterih olun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder