KIBRIS
TÜRK TOPLUMUNDA ÇOCUĞUN ADININ VERİLİŞİNE YÖNELİK UYGULAMALAR VE TÜRK
DÜNYASINDA GÖRÜLEN UYGULAMALARLA MUKAYESESİ
Bu
makalede Kıbrıs Türk toplumunda mevcut bulunan çocuğa ad verme geleneğine
yönelik uygulamaların ve inanmaların diğer Türk topluluklarıyla mukayese
edilmesi amaçlanmıştır. Dinlere, dillere, yörelere, tarihî şartlara, zevk ve
duyuşlara zamana bağlı olarak ad verme uygulamaları karşımıza çıkmaktadır.
Kıbrıs Türk toplumunda çocuğa aile büyüklerinin, tarihteki büyük insanların
veya din yönünden önemli şahsiyetlerin adları, doğduğu günün anlam ve önemini
belirten vb. adlar verilmektedir. Adlar çeşitli inanmaları ve uygulamaları da
beraberinde getirmektedir. Bu geleneğin ilk kaynağının Orta Asya olduğunu
mevcut destanlarımızdan anlayarak bunların mukayese yoluna gidilmiş ve ad
belirlenirken Kıbrıs Türk toplumunda, Anadolu’da ve Türk topluluklarında
uygulanan pratikler ve inanmaların birbirleriyle benzerlik gösterdiği
görülmüştür. Biz burada doğum sonrası aşamasında gerçekleşen “ad verme” ile
ilgili inanma ve uygulamaları diğer Türk toplumları ile mukayese etmeye
çalışmaktayız.
Kıbrıs
Türk Toplumunda ve Türk Topluluklarında Çocuğa Ad Verilmesine Yönelik
Uygulamalar
Yeni
doğan çocuğa “ad verme” , doğumdan sonra çocuğun anne babasıyla ailedeki diğer
bireylerle, toplumun diğer üyeleriyle ilişkilerini kuran, düzenleyen
âdetlerden, törenlerden, pratiklerden bir tanesidir. Her toplumun tarihsel,
toplumsal gelişme süreci içinde geliştirdiği ve bundan beslenen bir ad verme
geleneği mevcut bulunmaktadır. Ad verme geleneğinin yaşamadığı bir toplumdan
söz etmek mümkün gözükmemektedir. Ad vermek yasalarla da zorunlu tutulmaktadır.
Ad verilerek kargaşa, karışıklık, yanılma ve yanlışlıklar önlenmektedir. Çocuğa
ad vermek normal bir işlem olmadığı için birtakım kutlama ve kutsamaları
beraberinde getirmektedir.
Kıbrıs
Türk toplumunda önceleri ad koyulacağı zaman çocuğun kulağına ezan okunur, ne
ad verilecekse çocuğun kulağına üç kez bağırılırdı, bugün ise bu pratik kısmen
uygulanmaktadır. Yine çocuklara dedelerinin ve ninelerinin ya da kendi soyundan
birinin adını vermek en yaygın olanıdır. Kalabalık ailelerde önce bu isimlerin
verilmesi tamamlanır, sonra yeni isimlerin verilmesi gerçekleştirilir.
Erdoğan
Saraçoğlu çocuğun adının doğduğu günün veya gecenin özelliğine göre de
verildiğini belirtmektedir. Arif, Arife, Cuma gibi... Yine çocuğun adının,
doğumundan itibaren üç gün içinde verilmesi de âdettendir. Aile büyüklerinin
çocuğun adını belirlediği gibi, çocuğun ebesi de göbek adını koyardı.
Türk
geleneğinde çocuğun korunması, sosyal hayatta iyi ve başarılı bir insan olması
için, doğumdan sonra alınan tedbirlerden biri de ad vermedir. Bu geleneğin ilk
kaynağının Orta Asya olduğunu mevcut destanlarımızdan, hikâyelerimizden ve
etnografik-folklorik incelemelerden anlıyoruz. Kişiliği oluşturan özelliklerden
biri olarak kabul edilen ad, sadece sosyal bir kişiliği temsil etmez; aynı
zamanda mistik bir kuvveti de ifade etmektedir. Onun için yeni doğan çocuğa
gelişigüzel bir ad verilmez; verilen adın çocuğun geleceğini, karakterini,
toplum içindeki yerini ve başarısını etkileyecek, damgalayacak sembolik bir öz
taşımasına dikkat edilir. Eski Türker’de oğlan çocuğuna uzun zaman hiç ad
verilmediğini veya verilen ilk adının ömrünün sonuna kadar kalmadığını; geçici
bir ad olarak verildiğini destanlarımızdan öğrenmekteyiz. Çocuk önemli bir iş
başardığı zaman, delikanlılık çağına geldiğinde ya yaptığı önemli işi
hatırlatan ya da ilerisi için bir dilek anlamını taşıyan bir ad verilirdi. Buna
‘‘er at’’(erkek adı) derlerdi. Türkler islam dinine girdikten sonra bu gelenek
gitgide gücünü yitirmiştir.
Çocuğun
ad kazanması için ya bir olağanüstü iş başarması yahut düşmana karşı baş kesip
kan dökmesi, yani bir kahramanlık göstermesi gerektiği Dede Korkut boylarında
karşımıza çıkmaktadı.
Dede
Korkut Kitabı’nda Kam Büre oğlu Bamsı Beyrek hikâyesinden öğrendiğimize göre;
İstanbul’dan dönen bezirgânlara kafirler saldırır ve mallarına el koyarlar.
Bezirgânlardan biri kaçar ve önüne çıkan bir yiğitten yardım ister. O yiğit
kâfirleri yakalayıp malları kurtarır. Önce yiğit, sonra bezirgânlar Pay Büre
Bey’in evine gelirler. Çocuk baş keserek kan döktüğü için Dede Korkut gelip ona
Bamsı Beyrek adını verir. Dirse Han oğlu Boğaç Han hikâyesinde ise Dirse Han’ın
oğlu boğa ile güreşir ve onu öldürür. Çocuğa ad koymak, taht ve beylik istemek
için Dede Korkut gelir. Babasından taht ve beylik alarak oğlana, boğayı
öldürdüğü için Buğaç adını verir.
Türk
destanlarında da hanın veya beyin oğlunun adını ‘‘boz atlı bir erin” peyda olup
adını verdiğini bilmekteyiz. Bunu Manas Destanından bir örnekle açıklamak
mümkündür. Kırgızların Manas Destanı’nda Kara Han’ın çocuğuna büyük bir düğün
yapılıyor. Kara Han, kara sakallıları, genç yiğitleri, çocukları; ilini ulusunu
topluyor. Onlardan çocuğa ad koymasını istiyor. Ancak, toplanan halk ad
bulamıyor. O arada ak boz atlı bir ihtiyar, elinde asasıyla geliyor. Kara
Han’ın karşısına dikilerek, çocuğu eline alıyor ve ‘‘Şu tepenin etrafını kızıl
söğütler bürüsün! Tanrı ona yar olsun! Evin etrafı çepeçevre ev gibi kızıl
söğütlerle çevrilsin! Ulu Hızır ona yar olsun! Manas’tan kalan miras, Semetey
Han olsun bu! Diyerek gözden kaybolur.
Çocuklara iki ad verme geleneği de mevcut bulunmaktadır: Biri ‘‘Kütük-has-ezan’’ adı, diğeri ise ‘‘Göbek-küçük’’ adıdır, göbek adını çocuk doğduktan sonra ebesi vermektedir, göbek kesilmeden ad verilmediğine göre de göbek adı çocuğun ilk adıdır diyebiliriz. Anadolu’da ve Kıbrıs Türk toplumunda adla ilgili olarak âdetler ve inanmalar doğrultusunda çocuğa verilen adları dar anlamda tasnife tâbi tutmamız mümkün olmakla birlikte diğer yazımızda bu konuyu değineceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder