26 Kasım 2015 Perşembe

Gökten iner apışır, Her adama yapışır / Fatih Balcı

KIBRIS TÜRK TOPLUMUNDA ÇOCUĞUN ADININ VERİLİŞİNE YÖNELİK UYGULAMALAR VE TÜRK DÜNYASINDA GÖRÜLEN UYGULAMALARLA MUKAYESESİ “Gökten iner apışır, Her adama yapışır”

Bu makalede Kıbrıs Türk toplumunda mevcut bulunan çocuğa ad verme geleneğine yönelik uygulamaların ve inanmaların diğer Türk topluluklarıyla mukayese edilmesi amaçlanmıştır. Dinlere, dillere, yörelere, tarihî şartlara, zevk ve duyuşlara zamana bağlı olarak ad verme uygulamaları karşımıza çıkmaktadır. Kıbrıs Türk toplumunda çocuğa aile büyüklerinin, tarihteki büyük insanların veya din yönünden önemli şahsiyetlerin adları, doğduğu günün anlam ve önemini belirten vb. adlar verilmektedir. Adlar çeşitli inanmaları ve uygulamaları da beraberinde getirmektedir. Bu geleneğin ilk kaynağının Orta Asya olduğunu mevcut destanlarımızdan anlayarak bunların mukayese yoluna gidilmiş ve ad belirlenirken Kıbrıs Türk toplumunda, Anadolu’da ve Türk topluluklarında uygulanan pratikler ve inanmaların birbirleriyle benzerlik gösterdiği görülmüştür. Biz burada doğum sonrası aşamasında gerçekleşen “ad verme” ile ilgili inanma ve uygulamaları diğer Türk toplumları ile mukayese etmeye çalışmaktayız.

Kıbrıs Türk Toplumunda ve Türk Topluluklarında Çocuğa Ad Verilmesine Yönelik Uygulamalar

Yeni doğan çocuğa “ad verme” , doğumdan sonra çocuğun anne babasıyla ailedeki diğer bireylerle, toplumun diğer üyeleriyle ilişkilerini kuran, düzenleyen âdetlerden, törenlerden, pratiklerden bir tanesidir. Her toplumun tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde geliştirdiği ve bundan beslenen bir ad verme geleneği mevcut bulunmaktadır. Ad verme geleneğinin yaşamadığı bir toplumdan söz etmek mümkün gözükmemektedir. Ad vermek yasalarla da zorunlu tutulmaktadır. Ad verilerek kargaşa, karışıklık, yanılma ve yanlışlıklar önlenmektedir. Çocuğa ad vermek normal bir işlem olmadığı için birtakım kutlama ve kutsamaları beraberinde getirmektedir.

Kıbrıs Türk toplumunda önceleri ad koyulacağı zaman çocuğun kulağına ezan okunur, ne ad verilecekse çocuğun kulağına üç kez bağırılırdı, bugün ise bu pratik kısmen uygulanmaktadır. Yine çocuklara dedelerinin ve ninelerinin ya da kendi soyundan birinin adını vermek en yaygın olanıdır. Kalabalık ailelerde önce bu isimlerin verilmesi tamamlanır, sonra yeni isimlerin verilmesi gerçekleştirilir.

Erdoğan Saraçoğlu çocuğun adının doğduğu günün veya gecenin özelliğine göre de verildiğini belirtmektedir. Arif, Arife, Cuma gibi... Yine çocuğun adının, doğumundan itibaren üç gün içinde verilmesi de âdettendir. Aile büyüklerinin çocuğun adını belirlediği gibi, çocuğun ebesi de göbek adını koyardı.

Türk geleneğinde çocuğun korunması, sosyal hayatta iyi ve başarılı bir insan olması için, doğumdan sonra alınan tedbirlerden biri de ad vermedir. Bu geleneğin ilk kaynağının Orta Asya olduğunu mevcut destanlarımızdan, hikâyelerimizden ve etnografik-folklorik incelemelerden anlıyoruz. Kişiliği oluşturan özelliklerden biri olarak kabul edilen ad, sadece sosyal bir kişiliği temsil etmez; aynı zamanda mistik bir kuvveti de ifade etmektedir. Onun için yeni doğan çocuğa gelişigüzel bir ad verilmez; verilen adın çocuğun geleceğini, karakterini, toplum içindeki yerini ve başarısını etkileyecek, damgalayacak sembolik bir öz taşımasına dikkat edilir. Eski Türker’de oğlan çocuğuna uzun zaman hiç ad verilmediğini veya verilen ilk adının ömrünün sonuna kadar kalmadığını; geçici bir ad olarak verildiğini destanlarımızdan öğrenmekteyiz. Çocuk önemli bir iş başardığı zaman, delikanlılık çağına geldiğinde ya yaptığı önemli işi hatırlatan ya da ilerisi için bir dilek anlamını taşıyan bir ad verilirdi. Buna ‘‘er at’’(erkek adı) derlerdi. Türkler islam dinine girdikten sonra bu gelenek gitgide gücünü yitirmiştir.

Çocuğun ad kazanması için ya bir olağanüstü iş başarması yahut düşmana karşı baş kesip kan dökmesi, yani bir kahramanlık göstermesi gerektiği Dede Korkut boylarında karşımıza çıkmaktadı.

Dede Korkut Kitabı’nda Kam Büre oğlu Bamsı Beyrek hikâyesinden öğrendiğimize göre; İstanbul’dan dönen bezirgânlara kafirler saldırır ve mallarına el koyarlar. Bezirgânlardan biri kaçar ve önüne çıkan bir yiğitten yardım ister. O yiğit kâfirleri yakalayıp malları kurtarır. Önce yiğit, sonra bezirgânlar Pay Büre Bey’in evine gelirler. Çocuk baş keserek kan döktüğü için Dede Korkut gelip ona Bamsı Beyrek adını verir. Dirse Han oğlu Boğaç Han hikâyesinde ise Dirse Han’ın oğlu boğa ile güreşir ve onu öldürür. Çocuğa ad koymak, taht ve beylik istemek için Dede Korkut gelir. Babasından taht ve beylik alarak oğlana, boğayı öldürdüğü için Buğaç adını verir.

Türk destanlarında da hanın veya beyin oğlunun adını ‘‘boz atlı bir erin” peyda olup adını verdiğini bilmekteyiz. Bunu Manas Destanından bir örnekle açıklamak mümkündür. Kırgızların Manas Destanı’nda Kara Han’ın çocuğuna büyük bir düğün yapılıyor. Kara Han, kara sakallıları, genç yiğitleri, çocukları; ilini ulusunu topluyor. Onlardan çocuğa ad koymasını istiyor. Ancak, toplanan halk ad bulamıyor. O arada ak boz atlı bir ihtiyar, elinde asasıyla geliyor. Kara Han’ın karşısına dikilerek, çocuğu eline alıyor ve ‘‘Şu tepenin etrafını kızıl söğütler bürüsün! Tanrı ona yar olsun! Evin etrafı çepeçevre ev gibi kızıl söğütlerle çevrilsin! Ulu Hızır ona yar olsun! Manas’tan kalan miras, Semetey Han olsun bu! Diyerek gözden kaybolur.

Çocuklara iki ad verme geleneği de mevcut bulunmaktadır: Biri ‘‘Kütük-has-ezan’’ adı, diğeri ise ‘‘Göbek-küçük’’ adıdır, göbek adını çocuk doğduktan sonra ebesi vermektedir, göbek kesilmeden ad verilmediğine göre de göbek adı çocuğun ilk adıdır diyebiliriz. Anadolu’da ve Kıbrıs Türk toplumunda adla ilgili olarak âdetler ve inanmalar doğrultusunda çocuğa verilen adları dar anlamda tasnife tâbi tutmamız mümkün olmakla birlikte diğer yazımızda bu konuyu değineceğiz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder